Dünya nüfusunun yarısından fazlası şehirlerde yaşamaktadır. Bu oran şehirlerdeki iş imkanları ve doğumlarla hızla artmaktadır. Gün geçtikçe şehirlerdeki nüfusun artışıyla beraber hava kirliliği, su kirliliği artmakta ve bu çevre kirliliği büyük ölçüde olumsuz yaşam koşullarına sebep olmaktadır. Ayrıca nüfusun hızlı artmasıyla birlikte, gerekli barınma, yiyecek, su ve enerji ihtiyaçlarını karşılamak için kaynaklar hızla tükenmektedir. Talep ve kaynak arasındaki dengeyi korumak için neler yapılabilir? Bu soruna çözüm bulmak için farklı araştırma alanlarında birçok sürdürülebilirlik çalışması bulunmaktadır fakat ben bu yazımda yeşil binalardaki sürdürülebilirliğin iki uygulamasından bahsetmek istiyorum. İlki yenilenebilir enerji uygulamaları ve diğeri ise binalarda kaynak verimliliği uygulamaları.
Öncelikle sürdürülebilirlik adına yenilenebilir enerjinin binalarda nasıl kullanılabileceğine dikkat çekmek istiyorum. Yenilenebilir enerji dendiği zaman akla ilk gelen enerji kaynağı güneş enerjisidir. Solar paneller güneş ışınlarını doğrudan toplayarak elektrik üretebilir. Binalarda bu sistemler çatılara veya duvarlara kurulur. Hatta henüz pek yaygın olmasa da gökdelenlerin dış cephesine ve evlerimizin camlarına saydam güneş panelleri yerleştirmek mümkündür. Binalarda güneş enerji sistemlerinin bir faydası da sıcak su üretmek için kullanılabilmesidir. Bu sıcak su banyolarda veya mutfaklarda kullanılabildiği gibi binalarda ısınma amaçlı da kullanılabilir. Bu sayede ısınma amaçlı kullanılan diğer kaynakların kullanım oranlarını düşürür ve bu da binaların karbon ayak izini azaltır. Güneş enerjisi tükenmeyen bir enerji türüdür ve çevreye zararlı bir etkisi yoktur. Güneş enerjisi temiz ve bağımsız bir güç olduğu için binalarda sürdürülebilirlik çalışmaları için çok önemli bir kaynaktır.
Bir diğer yenilenebilir enerji kaynağı da rüzgardır. Ne kadar ütopik gelse de binalarımızda rüzgar enerjisini kullanabilecek bir yapı tasarımı yapmak mümkündür. Binalara yerleştirilen rüzgar türbinleri rüzgar enerjisi ile döndürülür ve bu hareket enerjisi binada kullanılmak üzere elektrik üretir. Rüzgar türbinleri dikey veya yatay olabilmektedir. Bu noktada rüzgar enerjisinin binalarda kullanılmasına bir örnek vermek istiyorum. Görselde gördüğünüz bina Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi’dir. İki gökdelenden oluşan bu yapı, rüzgar türbinleriyle ünlüdür. Bu türbinler sayesinde tesis, enerjisinin bir kısmını kendisi üretmektedir. Smith ve arkadaşlarının araştırmasına göre (2007) her bir tribün için enerji üretimi tabloda gördüğünüz gibidir. Toplamda, binadaki elektrik tüketiminin %15’i bu sayede karşılanmaktadır. Bu kadar büyük bir bina için bu önemli bir oran olarak değerlendirilebilir. Yatay rüzgar türbinleri aksine, dikey rüzgar türbinlerine sahip binalar yapmak görsellik ve ekonomik açıdan çok daha makuldür ve canlılara karşı bir zararı da olmaz.
Yenilenebilir enerji uygulamalarını anladıysak binalardaki kaynak tüketiminde nasıl tasarruf edilebileceğine bir bakalım. Binalarda kullanılan ve tükenme sorunu olan en önemli kaynak sudur. En iyi çözüm, tüketicilerin banyo, mutfak ve ısınma sistemlerindeki tüketimi azaltmasıdır. Su sorununun çözümüne bir örnek de suyun bina içinde sirkülasyonunu sağlamaktır. Bu dışa bağımlılığı azaltabilir. Bunu açıklamak için Rahman ve meslektaşlarının yaptığı araştırmaya atıfta bulunmak istiyorum. Aşağıda gördüğünüz şekil, bir yağmur suyu toplama sistemini göstermektedir. Yağmur suları çatıda birikir. Ardından kanallar yardımıyla birinci ve ikinci aşamalardan geçer. Atık malzemeler binadan uzaklaştırılırken su da temizlenerek kullanılmak üzere depolanır. Böyle bir sistem ile binanın su tüketimi azaltılacaktır. Su sorunu için sürdürülebilir bir uygulamadır. Yağmur suyu toplamanın yanı sıra, lavabolarda kullanılan suyun bahçe sulamasında veya sifon sularında kullanımı da binalardaki su sirkülasyonu için örnek verilebilir.
Su tüketiminde verimliliğin yanı sıra aydınlatma sistemlerinde de verimlilik sağlanabilmektedir. En iyi ışık kaynağı güneştir. Bu nedenle, binalar güneş ışığından mümkün olduğunca yararlanılabilecek şekilde tasarlanmalıdır. Bunun yanı sıra, LED ışık kullanılan ışık sistemleri binalarda çok daha az enerji tüketimi sağlarken daha az düzeyde çevresel kirliliğe sebep olmaktadır. Bunu doğrulamak için Grigoryeva ve meslektaşları tarafından yürütülen çalışmanın bulgularına atıfta bulunmak istiyorum. Bu grafikte aydınlatma sistemlerinin kullanımına ilişkin toplam maliyetler görülmektedir. LED lambaların maliyeti, floresan lambanın maliyetinin yarısı kadardır. Aydınlatma sistemlerine otomatik kontrol sistemi entegre edilirse bu miktar çok daha fazla düşebiliyor. Yapılan çalışmadan da anlaşılacağı üzere led ışık kullanımı maliyeti oldukça düşürmektedir.
Büyüyen şehirlerdeki kaynak ve kirlilik sorununa katkı sağlayan birçok çalışma bulunmaktadır fakat bu çalışmaların uygulaması ne yazık ki pek de yaygın değildir. Yukarıda belirttiğim uygulamaları kullanan bina örnekleri sayılıdır ve inşaat sektörü bu uygulamalara çok yabancıdır. Bir inşaat mühendisi adayı olarak inanıyorum ki binalarımızda yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması hem çevre kirliliğinin azaltılmasını sağlarken hem de kaynak tasarrufuna katkıda bulunabilir. Ayrıca, gelecekte kaynak sıkıntısı yaşamayan bir Dünya istiyorsak kaynaklarımızı verimli kullanmaya dikkat etmeli ve bu verimliliği yaşadığımız yerlere entegre etmeliyiz ki daha sürdürülebilir bir dünya yaratabilelim. Yeşil binalar ile daha yeşil bir dünya mümkün!