Doğanın korunması ve de sürdürülebilirliği açısından katı atıkların geri dönüşümü önemli bir yer kaplıyor. Özellikle plastik atıkların doğada yüzyıllarca çözünmemesi ve “mikroplastik” adı verilen küçük parçalar haline gelse dahi biyobirikim ile canlıların sistemlerinde büyük zararlara sebep olduğu bilinmektedir.
Avrupa, üretilen katı atıkların %78,5‘inin ayrıştırılıp dönüştürülmesi ile yüksek bir geri dönüşüm yüzdesine sahip, fakat bu yüzdenin yalnızca %40’ı Avrupa sınırları içinde dönüştürülüyor. Kalan kısmı ise çeşitli ülkelere ihraç ediliyor. Türkiye de bu ülkelerin başında. Tam da bu anlamda, Türkiye’nin son dönemde de tartışma konusu haline gelen Avrupa’dan ithal ettiği katı atık miktarı büyük bir sorun oluşturmakta. Türkiye 2020 yılında başta İngiltere, Hollanda, Belçika, Almanya, Slovenya olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinden 659,960 ton plastik atık ithal etti. Bu rakamlarla, Türkiye Avrupa’dan en çok atık ithal eden ülke olurken, 2004’ten bu yana ithal edilen atık miktarı 196 katına çıkmış oldu.
Hal böyle iken, ve plastik başta olmak üzere biyoçözünürlüğü düşük olan katı maddelerin ithalatı sürerse, Türkiye’nin yakın gelecekte pek çok çevre sorunlarıyla karşılaşması kaçınılmaz görünüyor. Bu açıdan, otoritelerce kabul edilmese dahi; bu sorun ciddi bir biçimde ele alınıp çözüme kavuşturulmalıdır. Şu anlık maddi endişelerle belki de kârlı görünen bu alışveriş, gelecekte yol açılabilecek zararlar göz önünde bulundurularak durdurulmalıdır. Böylece Türkiye’yi, Avrupa’nın vahşi depolama yaptığı bir sahaya dönüşmekten kurtarabiliriz.